x

Bu web sitesi çerezler kullanır.

Bu web sitesi kullanıcı deneyimini iyileştirmek için çerezler kullanır. Web sitemizi kullanmak suretiyle tüm çerezlere Çerez Politikamız uyarınca onay vermiş olursunuz. Çerezler hakkında daha detaylı bilgi için Çerez Politikası'nı inceleyebilirsiniz.

TAC Tarih Kulübü Orta Avrupa’da!

 

10 & 11. Sınıflar (2-7 Nisan 2016 )

Budapeşte, Estergon, Bratislava, Viyana ve Prag gezilerini kapsayan Orta Avrupa Turu altı gün sürdü. Tarih öğretmeni Hasan Turgut liderliğinde gerçekleşen gezi yedi öğrencinin katılımıyla yapıldı. Skoda Fabrikası, Nazi Toplama Kampı, Mustafa Kemal’in de tedavi amaçlı bir ay kaldığı Karlovy Vary kasabası, tarihi Cesky Krumlov kasabası, Viyana opera binası, Maria Terese Meydanı vb. gibi önemli noktaların da keşfedildiği ‘tarihe ve teknolojiye yolculuk’ önemli kazanımlarla tamamlandı. Öğrencilerin kitaplarda okudukları ve zihinlerinde canlandırmaya çalıştıkları yerleri bizzat görerek, gezerek tanımaları somut bir öğrenme eyleminin gerçekleşmesine katkı sağladı.

 

Birde öğrencimiz Sami Ulular'dan dinleyelim:

Tarihimize Unutulmaz Bir Yolculuk

 

Bu nisan tatilinde yedi arkadaş okulumuzun çok değerli Tarih öğretmeni Hasan Turgut liderliğinde Orta Avrupa gezisine gittik. Bu gezide dört ülke gezdik: Macaristan, Slovakya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti. Biz 8 kişi kayboldu sanılan tarihimizi bulmak için yola koyulduk. Budin eteklerinden Budapeşte boylarına, Viyana sokaklarından, Slavlar coğrafyasına kadar gezdik. Bizi biz yapan o ortak duyguları bazen bir Balkan havasında, bazen bir saray avlusunda; kâh bir Macar sofrasında, kâh bir Çek köyünde bulduk. Sevince de, kedere de ortak olduk ve biz denen bu eşsiz gökkuşağına coşkuyla selam durduk. Yolculuğumuzun ilk durağı Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ydi. Otobüsümüzle hızlı bir şehir turu yaptıktan sonra Kahramanlar Meydanı’nda indik. Burası Budapeşte'nin en meşhur meydanlarının başında geliyor. Bu meydanda yer alan atlı heykeller Macar politikacılar ve önderler adına yapılmış. Anıtın çevresinde Güzel Sanatlar Müzesi ve Sanat Sarayı yer almakta. Meydana çok yakın bir alanda parkı göreceksiniz. Burayı da gezmenizi öneririz. Hemen ardından, şehrin Budin (Buda) kısmında yer alan Budin Kalesi’ne gittik. Şehri tabiri caizse kuşbakışı gören bu kale Avrupa’yı yaran Tuna Nehri’ni, şehri ikiye bölen ünlü Budapeşte köprülerini ve tabii ki şehre yukarıdan bakmak için harika bir fırsat. Ee, fotoğraf çekilmeyi de ihmal etmedik tabii.

 

Günün akşamında ise şehrin en ünlü caddesi olan Vaci Utca caddesine gidip Hard Rock Cafe’de çok güzel vakit geçirdik. 2. gün erkenden yola çıkarak Slovakya sınırında, Tuna Nehri kıyısında yer alan ve Osmanlı’nın 2 defa zapt ettiği Estergon Kalesi’ne gittik. Kilisede ayinlerin ve günah çıkarmaların yapıldığı yerlere, bunun yanında kalenin kiliseye dönüştürülmüş şekline ve içine resmedilen harika eserlere doyasıya baktık. Kalenin çıkış kapısında harika bir manzara bizi bekliyordu: Önümüzde Tuna Nehri ve ötesinde Slovakya. Hemen telefonlarımızı çıkarıp gerekeni yaptık. Kaleden çıkışta Tuna’yı solumuza alarak Visegrad şehrine yöneldik. Visegrad’daki öğle yemeği için seçilen mekânı herkese tavsiye ederiz. Lokantanın ismi Renaissance Restaurant. Yemekleri, sunumu ve havasıyla çok farklı bir deneyimin tadına varacaksınız. Sizi adeta Orta Çağa geri götürüyor. Ha, bu arada Visegrad’lılar Türklere bayılıyorlar. Lokantadaki tüm garsonlar Türkçe biliyordu. Yemekten sonra Budapeşte’ye geri döndük ve bizim yaşımızdaki tüm gençlerin akşam vakit geçirmek için gittikleri ünlü Gençlik Parkı’nda oturduk. Ortam gerçekten çok hoştu. Akşam otelimize dönerek günü tamamladık. Diğer gün dolu dolu geçti, 3 şehir birden gezdik. Sabahın erken saatlerinde Slovakya’nın başkenti Bratislava’ya vardık. Rehberimiz eşliğinde hızlı bir şehir turu yaptık. Bratislava küçük ama çok sevimli bir şehir. Dar ve rengârenk sokakları, devasa opera binaları ve geniş meydanları ile insanda yaşama sevinci uyandıran bir yer.

 

Burada birkaç hediyelik eşya aldıktan ve yemek yedikten sonra ülke değiştirerek Avusturya’nın başkenti Viyana’ya geçtik. Öğrendik ki dünya üzerinde Bratislava ve Viyana kadar birbirine yakın olan iki başkent yokmuş. Aralarında sadece 50 dakikalık mesafe var. Viyana’da ilk durak Belvedere Sarayı idi. Bu saray, üzerinde Osmanlı’ya karşı zaferi simgeleyen anıtlar ve heykeller taşımasından dolayı çok önemli. Avusturyalılar bütün Avrupa’ya herkesi Osmanlı’nın gazabından kendilerinin kurtardıklarını göstermek istemişler. Gezilip görülmesi gereken bir yer. Ardından aracımıza binip şehri gezmeye başladık. Ünlü parlamento binasını, devasa belediye binasını ve Viyana Üniversitesini gördük. Viyana sanat ve estetik açısından kusursuz bir şehir. Etrafta kötü görünen tek bir bina bile göremezsiniz. Şehir kalite kokuyor ve siz de bu eşsiz şehrin kalitesinin ve estetikliğinin keyfini çıkarıyorsunuz. Şehir turundan sonra aracımıza binerek Hofburg İmparatorluk Sarayı’na vardık. Bu saray Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun birçok önemli kişisine ve hanedanına ev sahipliği yapmış bir saray. Bir nevi Avusturya’nın Topkapı’sı. Bu sarayda 4 milyonu aşkın tarihi eser olduğu söylenmektedir. Dış görünüşü ise gerçekten çok etkileyici. Etraftaki coşkulu anıtlar sarayın devasa büyüsüne adeta elle çizilmiş havası veriyor ve size de bunu fotoğraflamak kalıyor. Daha sonra hep birlikte Viyana Belediyesinin halk ve turistler için koyduğu, kiralama bedeli 1 euro olan, Avrupa’nın birçok şehrinde de rastlayabileceğiniz bisiklet duraklarından bisiklet kiralayarak şehri bir kez daha çıplak gözle görme fırsatı yakaladık. Şehirde neredeyse girip çıkmadığımız sokak kalmadı. Bisiklet turumuz yaklaşık 3 saat sürdü ve Viyana’nın yollarını, sokaklarını, binalarını, saraylarını, üniversitelerini, parlamento ve belediye binalarını, parklarını ve daha birçok şeyi bisikletimizle yakından gördük. Şehir o kadar düzenli ve estetik ki yanından geçtiğiniz her binaya ister istemez gözünüz kayıyor. Bisiklet turundan sonra Viyana’nın ünlü yemeklerinden şnitzel yemek için oranın en popüler yeri FiglMüller’e gittik. Lokanta turistler ve yerel halktan o kadar rağbet görüyor ki kuyruk kaldırımın diğer tarafına taşıyor. Neyse ki, biz rezervasyonumuzu 2 gün öncesinden yaptırmıştık. Yediğimiz şnitzel ise nefisti. Yedikten sonra hepimiz birbirimize ‘övdükleri kadar varmış’ dedik. Ardından yediğimiz çikolatalı kek de cabası. Yemekten sonra yakınlardaki bir kiliseyi gezerek orada dua eden Hıristiyanlar ve ritüelleri hakkında bilgi edindikten sonra otelimize gittik.

 

Diğer gün yine sabah erkenden yola çıkarak ülke değiştirdik ve Çek Cumhuriyetine geçtik. Avrupa’da Türkiye’de olduğu gibi sınır kapısında kilometrelerce uzanan kuyruklarda beklemek söz konusu değil. Avrupa Birliği ülkelerinin kendi aralarında yaptıkları anlaşmalar gereği bu ülkeler arasında geçiş serbest. Bu yüzden ülke değiştirirken hiç sıkıntı yaşamıyorsunuz. Çek Cumhuriyeti’nde ilk durağımız bir Orta Çağ kasabası olan, UNESCO Dünya Miras listesinde yer alan, Çeklerin Prag’ın küçük kardeşi dediği Cesky Krumlov. Bohemya Bölgesi’nin (Çek Cumhuriyeti) güneyinde kalan güzeller güzeli Cesky  Krumlov’u anlatmak istiyoruz. Cesky Krumlov çok büyük değil, içinde gezilecek fazla bir yer de, yapılacak fazla etkinlik de yok. Ancak muhteşem manzaralar sunan bahçeleri ile iyi korunmuş kalesi ve UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası ilan edilen tarihi şehir merkezi ile iyi ki görmüşüz dediğimiz bir yer. Tarihi merkez UNESCO’nun koruması altında. Hiç bozulmamış bir ortaçağ şehrinin sokaklarında yürüyorken kendimizi adeta bir film setinde hissettik. Evlerin küçüklüğü ve şirinliği, sokakların taşlardan yapılma dokusu, kasabanın ufaklığı hep birlikte bizi başka bir dünyaya götürdü. Yine Cesky Krumlov’u saran Vltava Nehrinin kıyısından yürüdüğümüzde şehrin nefes kesici manzaralarını hayretler içinde seyrettik.

 

Bu şirin kasabadan çıktıktan sonra kendimizi Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da bulduk. Şehir turumuza Tuna Nehri üzerindeki ünlü Charles Köprüsü’nün üstünden geçerek başladık. Buradan geçtikten sonra Prag Eski Kent Meydanı’na vardık. Burada dış görünüşü itibariyle oldukça şatafatlı duran belediye binasını gördük. Ve hemen yanında bulunan, Galata Kulesi’ni andıran Prag Saat Kulesi’ni önümüzde bulduk. Öğrendik ki cüzi bir miktar karşılığı bu Astronomik Saat Kulesi’nin üstüne çıkabiliyormuşuz. Biz de hiç vakit kaybetmeden yukarıya çıkarak Çek Cumhuriyeti’nin başkentine kuşbakışı baktık. Manzara gerçekten muhteşemdi. Yukarıdan her yeri görebiliyorsunuz ve yürüyerek gidemeyeceğiniz yerleri görme fırsatı yakalıyorsunuz. Bu eşsiz manzarayı kaçırmamak için Prag’a gidenlere kulenin üstüne çıkılmasını hararetle tavsiye ediyoruz. Daha sonra Prag yeni kent meydanına giderek yemek yedikten sonra günü tamamladık. 5.gün oldukça yoğundu. Sabah, Prag’dan yola çıkarak Nazilerin Yahudileri toplayarak katliam yaptıkları yerlerden biri olan Terezin Toplama Kampı’na gittik. Terezin; bilinen toplama kampından ziyade daha çok bir dağıtım kampı olarak kullanılmış. Esirler yakalandıktan sonra Terezin’e getirilip başta Polonya’daki Auschwitz Kampı olmak üzere diğer kamplara gönderiliyorlarmış. Şartlar o kadar kötüymüş ki esirler başka kamplara götürülmeden hayatlarını kaybediyorlarmış. Açlık başta olmak üzere, salgın hastalıklar ve işkencelerle sevk edilenler ise gittikleri yerlerde son nefeslerini vermişler. Terezin Kampı’nda salgın hastalıklar o kadar yayılmış ki gardiyanlar çareyi kampı terk etmekte bulmuşlar. Bundan sonra Terezin’e  ilk olarak Mayıs 1945’te Sovyet askerleri girmiş ve sağlık ekipleri ile esirlere ilk müdahaleyi yapmışlar. Terezin Nazi kampı girişinde 1945 senesinde Milli mezarlık kurulmuş. Burada 10.000 kişinin mezarı bulunuyor. Daha kapıdan ilk adımlarımızı atmışken biraz da araştırmanın verdiği bilgiler ile kasvetli bir ruh haline bürünüyor insan.

 

Buradan yaklaşık 10 dakikalık mesafede bulunan Mlada Boleslav şehrine Skoda Otomobil Fabrikasını ziyaret etmek için gittik. Burada otomobillerin nasıl yapıldığını adım adım gördük ve eski arabalara göz attık. Fabrika o kadar büyük ki şehrin neredeyse yarısını kaplıyor. Ayrıca şehirde yaşayanların %70’i bu fabrikada çalışırken %90‘ı Skoda marka otomobil kullanıyor. Fabrikayı gezdikten sonra başkente geri döndük ve akşam dışarı çıkmak için hazırlandık. Gece hayatı ile ünlü olan Prag’ın gece hayatını görmeden dönmek de olmazdı. Çok değerli hocamız Hasan Turgut eşliğinde bir kafede çok güzel vakit geçirerek otelimize döndük. Sabah olduğunda dönüş zamanı gelip çatmıştı fakat dönmeden önce görülmesi gereken son bir yer vardı: Karlovy Vary. Prag’a yaklaşık 1,5 saatlik mesafede bulunan Karlovy Vary, Çek Cumhuriyeti’nin küçük kentlerinden biri. 55 bin civarı nüfusa sahip Karlovy Vary, dünyanın en önemli kaplıca kenti. Bu nedenledir ki, dünya tarihine damgasını vurmuş pek çok lider, sanatçı ömründe bir kez “Kralın Banyosu” anlamına gelen bu kenti ziyaret etmiş. Kimler yok ki burayı ziyaret edenler arasında: Ünlü Alman filozof Karl Marx, Ünlü Psikiyatrist Sigmund Freud, Beethoven, Tolstoy ve bizim için hepsinden önemlisi Mustafa Kemal Atatürk. Karlovy Vary’de bulunduğunuz süre boyunca hemen her köşede bulunan şifalı suları ücretsiz olarak içebilirsiniz. Bu suları yürürken rahatça içebilmeniz için Karlovy Vary’e özgü ibrik ve bardaklardan satın almanız tavsiye edilir. Şehir merkezin o kadar ayrıntıyla inşa edilmiş ki çevredeki bütün dükkânlar ve binalar rengârenk. Kendinizi sanki bir gökkuşağının içinde gibi hissediyorsunuz. Biz de bu renkli şehrin tadını çıkarmak için faytona binerek şehri gezdik. Son bir hatırlatma: Karlovy Vary’den ayrılmadan önce tarçınlı kâğıt helvanın tadına mutlaka bakın. Zira burası en iyi yapıldığı yer.

Dizelerimizin sonuna doğru yaklaşırken geride bıraktığımız bu bir haftalık Avrupa gezisinin sonunda kazandığımız güzel dostlukların yanı sıra, ülkemizin ve atalarımızın kaybolmaya yüz tutmuş kültürlerinin, tarihlerinin, gelenek ve göreneklerinin farklı coğrafyalarda izini süren gençler olmanın verdiği mutlulukla gittiğimiz ülkelerin çok dilli, çok kimlikli coğrafyasına, insanına, hüzün ve coşkusuna dokunmaya çalıştık. Okyanus kadar uçsuz bucaksız ve her sese, her renge açık bir Türkiye rüyası hissederek… Ve ozanın dediği gibi, “her yerde, her şeyde, hep beraber” diyebilme hayalini canlı tutarak…

 


Fotoğraflar