Yazar – Mekan Gezisi / İstanbul
Okulumuzun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, bu yıl Bölüm Öğretmenleri Sermin Yılmaz ve Niyazi Pavlaz önderliğinde öğrencilerin dikkatini çeken ve onlara Türk yazar ve şairlerini eğlenerek öğreten bir Yazar–Mekân Gezisi kapsamında, İstanbul’a 21 öğrencinin katıldığı bir gezi düzenledi. Öğrenci ve öğretmenlerimiz, iki gün boyunca İstanbul’da bulunan beş ayrı müzeyi gezdiler. Öğrencilerimiz bu gezileri sırasında öğrenmenin yanı sıra aynı zamanda eğlenme fırsatı da elde ettiler.
Gezilen yerler:
AŞİYAN MÜZESİ (TEVFİK FİKRET)
Aşiyan, Tevfik Fikret’in ölümünün ardından müzeye çevrilen evinin adıdır. Evin planı, 1906 yılında Tevfik Fikret tarafından çizilmiştir. İç ve dış tasarımı tamamen şairin kendisine aittir. Aşiyan kelimesi Farsça “yuva” anlamına gelmektedir. Bu ev de Osmanlı döneminde isim verilen ilk ev olmuştur. Tevfik Fikret, 1906-1915 yılları arasında bu evde yaşamıştır.
Evin içine girildiğinde büyükçe bir salona giriş yapılıyor. Bu salon, Tevfik Fikret’in misafirlerini ağırladığı yermiş. Eve girer girmez Tevfik Fikret’in balmumu heykeliyle karşılaşılıyor. Bu heykel, Tevfik Fikret’in öldüğü sırada, yüzünden alınmış bir mask ile yapılmış ve bu mask ülkemizdeki ilk yüz maskıymış.
Aşiyan’ı gezerken rehberden şairin hiç bilinmeyen yönleri hakkında bilgiler ediniyoruz: Tevfik Fikret kendisi ve karısının kıyafetlerini Tolstoy ve onun “Anna Karenina” kitabından örnek alarak bizzat çizmiş ve diktirmiş. Dolayısıyla karısıyla birlikte görüldüğü fotoğrafta da karısının üzerindeki elbiselerin o dönemdeki Osmanlı kadınlarının giydiklerinden hayli farklı olduğu dikkatleri çekiyor. Şair, Galatasaray Lisesi ve Robert Koleji’nde edebiyat öğretmeni olarak eğitim vermiş.
Aşiyan Müzesi’nin bir bölümü Şair Nigâr’a diğer bir oda da Tanzimat dönemi Şair-i Âzâm’ı Abdülhak Hamit Tarhan’a ayrılmış. Şair Nigâr’ın feminist ve oldukça iyi bir şair ama kadın olduğu için dönemin koşullarından dolayı izin verilmediğini, ilk başta farklı erkek adlarıyla şiirler yayımladığını ve şiirlerinin çok beğenildiğini sonra da şiirlerin kendisi ait olduğunu itiraf edip toplumda büyük ilgi topladığını öğrendik. Böylece edebiyatımızda kadınlara öncülük ettiği biliniyor. Ünlü Fransız edebiyatçı Pierre Loti’nin bazı yazılarında bahsettiği, hayran olduğu kadının da Şair Nigâr olduğunu öğrendik.
Sanatçının evi, ölümünden 25 yıl sonra (1940 yılında) İstanbul Belediyesi tarafından eşi Nazime Hanım’dan satın alındıktan sonra 1945 yılında Edebiyat-ı Cedide adı ile Türkiye’deki ilk edebiyat müzesi olarak ziyarete açılmış. Şairin naaşı, vasiyeti üzerine 1961 yılında çok beğendiği Aşiyan’ın bahçesine nakledilmiş. Bu tarihten sonra müze Aşiyan Müzesi adını almıştır.
AHMET HAMDİ TANPINAR KÜTÜPHANESİ
Sultan Ahmet'te belki de en huzurlu yerlerden biri de Gülhane Parkı'nın içindeki Ahmet Hamdi Tanpınar Kütüphanesi’ydi. Bir süre oyun salonu olarak da hizmet veren bina, uzun zaman boş kaldıktan sonra Müze Kütüphanesi'ne dönüştürülmüş. Buranın sadece bir kütüphane olmadığını ve müze niteliği de taşıdığı için birçok yazarın şahsi eşyalarına ev sahipliği de yaptığını öğrenmek ziyaretçilerini şaşırtıyor doğrusu.
Buradaki ayrıntılı turdan sonra bizlere TRT spikerlerinden biri tarafından, kısa da olsa, bir diksiyon eğitimi verildi. Sesimizi nasıl etkili kullanıp nasıl geliştirebileceğimizden güzel konuşmanın püf noktalarına kadar birçok önemli bilgiyi kapsayan bir sunum oldu.
PERA MÜZESİ
Pera’ya ilk bakıldığında küçük ve dar bir mekân zannediliyor. İnsana; “Müze dediğin geniş ve ışık dolu girişiyle karşılamaz mı ziyaretçilerini? Burası ise dar, loş ışığıyla insana burası gerçekten de müze mi, burayı gezmeye değer mi?” sorusunu sordurtuyor. Tereddütleri bir yana bırakıp da yukarı ata çıktığınızda giriş katında oluşan tereddütler teker teker yok olmaya başlıyor. En başta bir koleksiyon sergisi olan “kahve” temalı sergi insanın karşısına çıkıyor. Kahve severlerin ilgisini çekecek farklı çini desenli bardaklarla ve onlara eşlik eden bilgilendirmelerle tatmin edici bir sergi. Bundan sonra siyah, spiral merdivenlerle diğer kata çıkıyor ve ağırlık ölçülerini anlatan bir sergiyle karşılaşıyorsunuz. Anadolu’da Prehistorik çağlardan günümüze kadar farklı alanlarda kullanılan ağırlık ölçüleri hakkında bilgileniyorsunuz. Bir üst katta ise sanat ve tarih severlerin ilgisini çekecek sergiler başlıyor. Osmanlı’da 17 -19. yüzyıllar arasında görev almış elçilerin portreleri ile karşılaşıyorsunuz. Osmanlı topraklarına gelen yabancı ülkelerin elçilerinin portreleri ve o dönemin kültürünü yansıtan yazıları okuyarak güzel bir zaman geçiriyorsunuz. Arkada çalan klasik müzik de ortama ayrı bir hava katıyor, istem dışı da olsa, insanın rahatlamasını ve kendini gördüklerine vermesini sağlıyor. Sonra Orhan Hamdi Bey’in hayatı ve resimlerine geçiyorsunuz… Serginin sonunda da ( hangi kapıdan girdiğinize bağlı ) en ünlü resimlerinden biri olan “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosuyla karşılaşıyorsunuz. Bu resimde yaprak yiyen bir grup kaplumbağa ve onların başında duran elinde kısa bir çubuk tutan bir adam görüyorsunuz. Ardından, Bosna-Hersek sanatına bir geçiş yaşıyorsunuz. Bu dönemde bir ressam olan Mersad Berber’in resimleri diğer katlardaki resimlerden farklı olup renkleri ve çizimleriyle insana farklı duygular yaşatıyor.
Son iki katta; modern sanata eğilimli bir sergi bulunuyor. Balkan sanatçılarının oluşturduğu bu sergi, bazı insanlara garip gelebilecek, gördüklerini sorgulatacak videolar, resimler ve yapılarla enteresan ve akıllarda kalıcı bir sergi. Kısacası Pera Müzesi farklı konular ve sergi çeşitleriyle enteresan ve bilgilendirici bir müze. Müze gezmeyi sevenlerin mutlaka gezip görmesi gereken bir yer.
MASUMİYET MÜZESİ
Gezimiz sırasında; Orhan Pamuk'un 2008 yılında yayımladığı “Masumiyet Müzesi” adlı kitabı için hazırlanmış ve adını kitabın adından alan bu müzeyi de ziyaret ettik. Müzede, romanın başkahramanı Kemal'in âşık olduğu Füsun'dan gizlice aldığı eşyalar sergilenmekte. Müze, binanın giriş katında. Burası, içeriye girdiğinizde hemen karşılaşılan bir duvar dolusu izmaritle fazlasıyla ilgi çekici hâle getirilmiş. İzmaritler yıllara bölünerek duvara iğnelenmiş ve her izmaritin hemen altına Kemal'in izmariti aldığı tarih ve duvarda kalan boşluklara ise kitapta geçen cümleler yazılmış. Aynı katta yan duvara yerleştirilmiş dokuz küçük ekranda oynatılan sigara içen kadın eli videoları ile Füsun'un ruhsal durumu desteklenmiş. Bir üst kata çıkıldığında, Kemal'in aldığı eşyaların bölümlere ayrılarak cam raflarda sergilendiği görülmekte. Işığın ve her raftan gelen seslerin kullanılış şekli sayesinde romanın ayrı ayrı olmak üzere her bölümündeki atmosferi ziyaretçilere başarıyla yansıtılmakta. Kahve bardaklarından rakı bardaklarına ve yemeklere kadar her obje büyük bir titizlik ve gerçek olarak seçilip yerleştirilmiş. Bir üst kat da aynı şekilde düzenlenmiş. En üst kat çatı katı ve burada Füsun'un odası sergilenmekte. Ayrıca her katın duvarlarına, kitapta geçen etkileyici cümlelerden alıntılar yapılması da çok etkileyici. Burada da kitabı okuyan veya okumayan çoğu kişinin aşina olduğu bir cümle Füsun'un yatağının karşı duvarına yazılmış. Böylece buradaki ziyareti de sonlandırmış olduk.
ORHAN KEMAL MÜZESİ
Gezimizin son durağı ise Orhan Kemal Müzesi’ydi. Cihangir sokaklarında kısa bir yürüyüş sonrasında müzeye vardığımızda, bizi çok şaşırtan ve bu ziyareti çok daha değerli kılan, Orhan Kemal’in öz oğlu Işık Bey tarafından karşılanmamız oldu. Kendi oğlunun bile “Üstâd” diye seslendiği bu değerli sanatçımızın resimleri ve kişisel eşyalarıyla dolu olan bu küçük ama samimi müze Orhan Kemal’i bir yazardan çok nasıl bir insan olduğunu anlatmak üzere kurulmuş gibi. Duvarlarda başka yazar arkadaşlarıyla sohbet ederken çekilen fotoğrafları olsun, ailesine olan son mektubu olsun kısacası müzedeki her bir obje geride bıraktığı arkadaşlarına, ailesine ve okurlarına bir miras formatındaydı. Işık Bey’in de anıları ve kendi gözlemleri sayesinde Orhan Kemal’in değerinin çok daha iyi anlaşılmasını sağlıyor.
Bu gezinin yapılmasına katkıda bulunan herkese teşekkür ediyor ve gelecek gezileri dört gözle bekliyoruz!..