x

Bu web sitesi çerezler kullanır.

Bu web sitesi kullanıcı deneyimini iyileştirmek için çerezler kullanır. Web sitemizi kullanmak suretiyle tüm çerezlere Çerez Politikamız uyarınca onay vermiş olursunuz. Çerezler hakkında daha detaylı bilgi için Çerez Politikası'nı inceleyebilirsiniz.

 

Üniversite Gezisi İlk Gün

Uçağımız Sabiha Gökçen Havalimanı’na iner inmez ilk gün gezilecek üniversiteler için yola koyulduk. Gezimizin ilk durağı Sabancı Üniversitesi’ydi. Kampüs ferah ve büyüktü. Tek kampüs olmasının avantajı ile başka bir ders için İstanbul trafiğine girmene gerek kalmıyordu. Okulun Anadolu yakasında olması ve biraz daha şehir dışında kalması bir dezavantajdı ancak kampüs zaten çoğu ihtiyacı karşılıyordu. Okulun öğrencilere sağladığı olanaklar bizi oldukça etkiledi. Öncelikle hangi puanla hangi bölümü kazandığın geleceğini pek etkilemiyor, ilk veya hazırlık sınıfını okuyan herkes aynı dersleri alıyor, birinci veya hazirlık sınıfının sonunda istedikleri bölüme yönebiliyorlar, hatta bir sonraki sene sonunda isterlerse fakültenin içinde olduğu müddetçe seçtikleri bölümü değiştirebiliyorlardı. Üniversite içerisindeki ilişkiler de oldukça örnek alınması gereken şekildeydi. Öğretim üyeleri ve öğrenciler arasındaki hiyerarşik ilişkileri engelleyebilmek icin öğretim üyeleri kapılarında yazılı olan isimlerin önüne ünvanlarını eklemiyor ayrica öğrencilerin çekinmeden gidip soru sorabilmeleri için kapılarını her zaman açık tutuyorlar. 13 lisans programı ve 11 yan dal programi ile Sabancı Üniversitesi kazandığı dünyaca bilinen başarılarıyla bizi kendisine hayran bıraktı.

Sabancı Üniversitesi’nın hemen arkasından Yeditepe Üniversitesi’ne gittik. Yeditepe, yemyeşil bir kampüse sahip özel bir üniversite olarak oldukça kalabalıktı. Bunun sebebi aynı Sabancı’da da olduğu gibi tek bir kampüsü olmasıydı. Okul, hem oldukça eski hem de 13 fakültesiyle oldukça tercih edilenler arasında yer alıyordu. Okulun sahip olduğu klüpler gerçekten dolu dolu etkinlikler planlıyordu. Biz gittiğimizde tam da bahar şenliği için çalışan öğrencileri görünce hepimizde bir üniversite öğrencisi olma tutkusu uyandı. Diş hekimliği ve tıp fakültesinde oldukça başarılı olmalarının yanı sıra Hukuk fakültesinin de Türkiyedeki en iyiler arasında olduğunu öğrendik. Burs olanaklarında ise oldukça fazla imkan tanımaları Yeditepe’yi hepimizi memnun eden bir üniversite yaptı.

 Son durak olarak Acıbadem ve Özyeğin Üniversitesi için iki gruba ayrıldık. Ben Özyeğin Üniversite’sine giden grupta yer alıyordum çünkü Acıbadem tıp isteyenlerin daha çok tercih ettiği bir okuldu. Özyeğin’in kampüsü diğerlerine göre daha yeni, daha renkli ve daha tatmin ediciydi. Bunun sebebi okulun daha 10 yıl önce kurulmuş olmasıydı. Okul ilk açıldığında tek bir fakültesi varken şu anda 6 fakültesiyle eğitim veriyordu.  Hukuk ve Gastronomi bölümleri Türkiye’de en iyiler arasında yer alıyordu. Hukuk fakületisi ayrıca kurgulama dava yapabilmeleri için öğrencilere mahkeme ortamı sunuyor ve bu kurgulama davayı yapmadan öğrencileri mezun etmiyordu. Bu sayede avukat ya da hakim adayları için iyi tecrübe oluyordu. Ayrıca bir diğer etkileyici çalışma ise Girişimcilik okuyan öğrencilere hocalarının verdiği zorunlu proje sayesinde okul içerisine kafe veya yemek yerleri açarak bir çalışma hazırlıyorlar. İsterlerse de mezun olduktan sonra bile devam ettirerek, gelir sağlıyorlar. Özyeğin ne kadar yeni bir üniversite olsa da yaptığı bu tarz çalışmalarla öne çıkan okullardan biri oldu.

İlk günki gezilecek okulların turunun ardından otelden önce Zorlu alışveriş merkezine giderek serbest zaman geçirme fırsatımız oldu

 

Üniversite Gezisi İkinci Gün

Bir önceki günün yorgunluğunu otelimizde dinlenerek çıkardık. İkinci günümüzün ilk durağı olan üniversite Boğaziçi Üniversitesi’ydi. Okulun girişini geçtikten sonra üniversitenin kampüsüne varabilmek için yürümemiz gereken yokuş aşağı bir yol vardı. Yürürken bize eşlik eden çok güzel bir boğaz manzarası vardı ve hepimiz bayıldık. Kampüs oldukça geniş ve yemyeşildi. Boğaziçi’nde spesifik olarak bir bölüm değil genel olarak tüm bölümler oldukça başarılı ve girmesi zor bir üniversiteydi. Bunun yanı sıra uluslararası geçerliliği olan ve adını duyurmuş bir üniversiydi. Bolca boş vaktimiz olduğu için bolca Boğaziçi sweatshirtleri baktık ve okulun sahibi olan güzel kedileriyle oynadık.

 

Hemen ardından İstanbul da 5 kampüsü olan ve adını mühendislik bölümleriyle duyurmuş olan İstanbul Teknik Üniversitesi’ne namı değer İTÜ’ye gittik. Fakültelerine göre kampüs dağılımı değişiklik gösteriyordu. Bizi ana yerleşimi olan Maslak kampüsüne gittik. O kadar büyüktü ki yürüyerek gezemeyeceğimizden dolayı otobüsle binaları ve okulu anlattılar. Kampüs adeta küçük bir kasaba gibiydi. Bisiklet sürebilmek için bisiklet yolundan marketine, kafesine, kuaförüne her şey içinde bulunuyordu. Yaptıkları akademik sunumdan en güzel bilgilerden biri Amerika’da en çok bilinen üniversitelerle anlaşmaları olup Erasmus programları sayesinde yurtdışında yaşama ve okuma imkanı sağlamasıydı.

 

İTÜ gezimizin hemen ardından Bahçeşehir Üniversitesi’ne gittik. Bahçeşehir’in kampüsü diğer üniversitelere nazaran oldukça küçük kalıyordu ancak okulun şehrin tam merkezinde yer alması çok büyük bir avantajdı. Bizi sunum yapmak için aldıkları sınıfta okulun öğrencilerinin ilgisi ve samimiyeti hepimizi oldukça mutlu etti. Bahçeşehir’in diğer okullardan farklı bir burs verme sisteminin olduğunu biliyorduk ancak bunu öğrencilerinden dinleme fırsatı bulmak gerçekten çok yararlı oldu. Apply BAU diyerek bilinen sistemden burs kazanma fırsatı yakalayabilmek için yaratıcılığımızı geliştirerek bir proje oluşturmamız isteniyor. Bu projenin neye göre tasarladığını ve hedeflerini mülakata giderek anlatma fırsatın oluyor. Öğretim üyeleri tarafından değerlendirilen proje beğenilirse hem hayata geçiriliyor hem de okuldan burs alma hakkın oluyor. Bu sistemin hoşumuza gitmesinin en büyük tarafı öğrencileri sınav notlarıyla değil yaratıcılıklarıyla elemeleri oldu. Öte yandan İtalya gibi birkaç Avrupa ülkesine bağlı üniversitelerle anlaşmaları olarak 1 dönemini veya 1 seneyi orada okuma fırsatını öğrencilerine tanımaları ve okul masraflarını karşılıyor olmaları öğrencilerine ne kadar değer verdiklerini fark ettirdi.

 

Gezimizin son durağı olarak, çoğumuzun sabırsızlıkla beklediği Koç Üniversitesi’ne gittik. Koç gezdiğimiz üniversiteler arasında en büyük kampüse sahip okullardan biriydi. Akademik sunumdan önce kampüsü gezebileceğimiz vaktimiz oldu. Okulun kampüsünde olan yemyeşil büyük ağaçların toplandığı ormanı andıran bir alan vardı. Hemen yakınlarında ise kocaman bir spor salonu ve yanında ilk defa bir üniversite de gördüğümüz buz pateni pistini gördük. Akademik anlamda hukuk fakültesi ile tıp fakültesi oldukça öne çıkan ve başarısı dünyaca bilinen bölümleriydi. Burslu bir şekilde kazanmak için oldukça iyi bir puan alınması gerektiğini ancak maddi burs açısından yardımcı olduklarını öğrendik. Koç Üniversite uluslararası geçerliliği olan bir üniversite olduğu için yurtdışında yaşamak isteyen öğrenciler için çok doğru bir tercih olacağını anladık.

Gezimizin son üniversitesini de gezdikten sonra havaalanının yolunu tuttuk. Bizi oldukça yoran bu geziden hepimiz oldukça mutlu ayrıldık. Öğrendiğimiz bilgiler ve gördüğümüz kampüsler birlikte hem geleceğimiz hakkında vereceğimiz kararlar için yardımcı oldu hem de bir çoğumuz kendisine hedefler koydu. İlk olarak gezinin verimli olmasını sağlayan, organize eden ve bizim için her yere koşturan rehberlik hocamız Eda Betül Şahin olmak üzere bu gezi de bize eşlik eden ve yol gösteren tüm diğer öğretmenlerimize çok teşekkür ediyoruz.

 

 

DEFNE HERDEM


Fotoğraflar